Pirenin Teknolojisi
![](http://4.bp.blogspot.com/-u5eGO9R0z2Y/VVTbxCz6LKI/AAAAAAAAAT8/1jukPANXPH4/s1600/pire.jpg)
Yandaki resimde
mikroskop altına yatırılmış bir pire görülüyor. Belki de herkese itici gelen bu
hayvan aslında bir mühendislik harikasıdır. Bir pire kuvvetli bir biçimde
sıçradığı vakit 30-40 cm uzağa gidebilir. Bunu ise bacaklarındaki özel bir
sisteme borçludur.
Şaşırtıcı olan
bulgu ise, sıçramasındaki asıl etmenin bacak kaslarında değil, bacaklara bağlı
potansiyel bir yay siteminde olduğudur. Bu sistem tıpkı bir sapan gibi
çalışır. Bir miktar enerjiyi depo eden
bu esnek sistem depoladığı potansiyel enerjiyi aniden bacaklara aktarır.
Bacaklara aktarılan bu kinetik enerji sadece %5 lik bir kayıpla pirenin olağan
üstü bir yüksekliğe sıçramasına neden olur.
Şu an insanlar
tarafından üstün teknolojiyle üretilen yay,lastik vb. maddeler bile
depoladıkları enerjiyi ancak %15'lik bir kayıpla kinetik enerjiye
çevirebilmektedir. Fakat bu kayıp pirenin bacaklarındaki sistemde %5'tir. Bu
derece müthiş bir tasarıma sahip bir pire boyunun 80-100 katı yüksekliğe kadar
rahatça sıçrayabilir.
Pire kendinden
100 kat yükseğe sıçradıktan sonra büyük bir hızla yere düşer. Buna rağmen
vücudunda hiçbir zarar meydana gelmez. Çünkü vücudunda iskelet sistemi yerine
pamuk gibi yumuşak tabakalar bulunur. Örneğin böceklerin sert kabuklarına
karşın pirelerin kabukları oldukça yumuşak bir yapıya sahiptir. Bu yapı
şiddetli darbeleri emerek pirenin hasar görmesini engeller.
Sudaki Tuzak
![](http://2.bp.blogspot.com/-iim5nhsH-mg/VVTb1AtjpaI/AAAAAAAAAUE/IxGW3wCOAn4/s1600/sukapani8.jpg)
Şeklin sağdaki
ve alttaki bölümlerinde de görüldüğü gibi suyun akım şiddetine kapılan canlı
bitkinin içerisine sürüklenir. Ardından kapak süratle kapanır.
Tabii bundan sonra canlının yapacağı pek bir şey
kalmaz. Bu aşamadan sonra bitki salgıladığı enzimlerle (eritici maddelerle)
böceği sindirerek besin ihtiyacını karşılamış olur.
Bir Arının Hikayesi
![](http://4.bp.blogspot.com/-U_w7PtzJQSM/VVTb5X60EQI/AAAAAAAAAUQ/E6kb-qv07PM/s1600/ariviz.jpg)
Arının macerası
kovanı terk etmekle başlar. Arıdaki koku reseptörleri o kadar hassastır ki bu
reseptörler kilometrelerce ötedeki güzel kokulu bir nektar çiçeğinin bile
varlığını algılayabilir. Arı çiçeğe vardığı vakit nektarını ağız aletleriyle
içine çekmeye başlar. Arının diğer bir mucizevi özelliği ise geldiği yolu hiç
şaşırmadan kilometrelerce ötedeki kovana tekrar ulaşabilmesidir. Arı yolculuk
esnasında midesine depoladığı nektarı bala dönüştürmektedir. Bunu ise
midesindeki o eşsiz enzimlerle gerçekleştirir.
Arının sahip
olduğu bu mükemmel özellikler bununla da bitmez. Altıgen petekler üreten arılar
bir mimara bile parmak ısırtacak ince hesaplamalar yaparlar.
Matematikçiler
arıların niçin peteklerini beşgen, dörtgen, üçgen veya sekizgen değil de
altıgen yaptıklarını merak edip hesaplamaları kağıda dökmüşler. Karşılaşılan
sonuç ise insana adeta "Arı ne zaman matematik öğrendi" dedirtiyor.
Altıgen diğer
çokgenlere göre kenar uzunluklarının toplamı en kısa olan şekildir. Bunu bilen
arı peteğini altıgen yaparak en az malzemeyle en fazla peteği üretmektedir.
Böylelikle malzemeyi tasarruflu kullanarak balmumu israfını önlemiştir. Ayrıca
altıgenler, yapıldığı petekte üretilen balı muhafaza etmek açısından maksimum
hacim sağlar. Tabii arıların mucizeleri bununla da bitmiyor.
Bir arı
kolonisi peteklerini yatayla 7-8 derecelik bir açı yapacak şekilde inşa eder.
Böyle yapmasının nedeni peteğin içine bırakılan balın yere dökülmemesi içindir.
İlginç olan ise bu açının hiçbir zaman şaşmamasıdır.
Arılar peteklerini üretirken kovanın farklı
yerlerinden başlarlar. Fakat arılar o kadar hassas hesaplamalar yaparlar ki
peteklerini merkezde kavuşturmalarına rağmen altıgenlerin simetrisinde bir
bozukluk olmaz.
Başka bir
şekilde açıklayalım:
Kovanın 4
köşesinden arılar peteği inşa etmeye başlıyorlar. Her bir arı altıgenleri
kusursuz bir biçimde meydana getiriyor. Kovanlar köşelerden merkeze doğru
ilerliyor ve en sonunda merkezde birleşiyorlar. Arılar öyle bir hesap yapmıştır
ki merkezde birbirleriyle kavuşan altıgen grupları birbirine yapıştırıldığında
sanki altıgen yapımına merkezden başlanılmış gibi bir izlenim verir. Ve dahası
petekteki altıgenlerin her biri aynı boyutta olup aralarında büyüklük olarak 1
mm bile fark yoktur.
Balon Balık
Denizlerde yaşayan bir tür balık çok akıllıca
planlanmış bir savunma mekanizmasıyla düşmanlarından korunmaktadır. Bu balık
düşmanla karsı karsıya olmadığı zamanlarda sıradan bir balık gibi görünür.
Vücudunun etrafında iri dikenler olup bu dikenler balık normal haldeyken yassı
olarak vücudun yanına yapışık vaziyettedir.
![](http://4.bp.blogspot.com/-tZKssVV4fpA/VVTb-R-vIeI/AAAAAAAAAUc/S6QayXgmOVI/s1600/balonbalik.jpg)
Bu dikenler oldukça sert olup düşmanın ağzıyla yaptığı
darbelere karşı bir engel oluşturur. Balık, kendisinden daha büyük başka bir
düşman tarafından yutulsa bile vücudundaki dikenler balığın düşmanın boğazından
geçmesine engel olur.
Düşman, balığı
yuttuğu gibi ağızından geri çıkarmak zorunda kalır.
Savaş Uçağı Sivrisinek
![](http://2.bp.blogspot.com/-AVtsS25wsWc/VVTcDgICMjI/AAAAAAAAAUs/jZndi3LT3Ho/s320/sivri1.jpg)
Bilindiği üzere
sivrisinek insanların kanını emerek yaşayan bir canlı türüdür. Bunun dışında
diğer canlıların kanlarını da emerler. Sivrisinekler belirli mevsimlerde
yumurtalarını suya bırakarak üremeye başlarlar. Suya bırakılan larvalar bir
müddet burada kalarak değişim geçirmeye başlarlar. Yumurtalardaki mükemmel bir
sistem suda boğulmalarını engeller. Bu sistem tıpkı dalgıçların kullandığı
borulara benzer ve sifon adını alır. Borunun bir ucu yumurtaya bağlı iken diğer
ucu su yüzeyinin üzerindedir. Larva olgunlaştıktan sonra yavru sivrisinek
yumurtadan çıkar ve hayata atılır.
Aşağıdaki
resimde su yüzeyinden baş aşağı sarkmış olan larvaların nefes almasını sağlayan
sifon sistemleri net bir şekilde görülmektedir.
Bir
sivrisinekte o kadar kusursuz reseptörler vardır ki bu reseptörlerle, sinek bir
kan birikintisine hiç dokunmadan kanın grubunu bile belirleyebilir. Sinekteki reseptörler elbette bununla bununla
sınırlı değildir. Özellikle bacak bölgelerinde bulunan çeşitli reseptörler,
sineğin havadaki hızını ve çevre sıcaklığını çok hassas bir şekilde
algılayabilir. Isı reseptörleri o kadar hassastır ki çevredeki sıcaklığın 1000
de biri (0,001 C) değerindeki bir değişikliği bile rahatlıkla algılayabilir.
![](http://4.bp.blogspot.com/-TXmp6nqh8-8/VVTcA14dhbI/AAAAAAAAAUk/oW4CYdY2_00/s1600/sivrilarva.jpg)
Odada bulunan
bir sivrisinek odada hiç bir ışık kaynağı olmamasına rağmen sizin yorganın
dışında kalan parmağınızı rahatlıkla görebilir. Bunu başarmasının nedeni sahip
olduğu kızılötesi görüş organlarıdır.
Bu organlar,
parmağınızın sinek tarafından algılanması yanında parmağınızdaki damarların
hangisinin deri yüzeyine daha yakın olduğunu bile tespit edebilir.
Burada durup
düşünmek gerekir. Zifiri karanlık bir odada göz gözü görmezken küçücük bir
sivrisinek yalızca parmağımızı görmekle kalmıyor birde parmağımızdaki
damarların konumunu bile tespit edebiliyor. Bu sistem gerçektende harikulade
bir yaratılış eseridir. Bu harikulade canlılar, bugünün savaş uçaklarında yeni
yeni kullanılmaya başlayan kızılötesi görüş sistemini milyonlarca yıldan beri
kullanmaktadır.
Bir sivrisinek
sahip olduğu özel bir hortum vasıtasıyla avını sokarak kanını emer. Basit gibi
görünen bu işlem aslında birtakım karmaşık basamaklar sonucunda meydana gelir.
Yukarıdaki
şekillerden soldakinde hortumunu deriye saplamış vaziyette kan emen bir
sivrisinek görülmektedir. Sağdaki resimde ise "Elektron tarama
mikroskobu" ile fotoğrafı çekilmiş bir sivrisineğin ağız aletleri
görülmektedir.
Sivrisinekteki
ağız aletleri resimde görülenden çok daha karmaşıktır. Bir sivri sinek kan
emeceği kurbanının üzerine konduktan sonra hortumundaki 6 adet bıçaktan 4
tanesi ile deriyi kesmeye başlar. Hortumunu en yakın damara kadar sokan sinek,
hortumundaki diğer 2 bıçağı da deriye saplayarak damardan kanı çekmeye baslar.
Fakat ortada büyük bir problem vardır.
Kurbanın kanı
damardan çıkar çıkmaz pıhtılaşmak için bir seri reaksiyon geçirmeye
başlayacaktır. Kanın pıhtılaşması ise sivrisineğin kan emmesi sırasında büyük
bir engel teşkil eder. Fakat sivrisinek, kendisine yaratılışından verilen bir
sistem ile bu problemi salgıladığı bir kimyasal madde vasıtasıyla halleder. Bu
maddenin Latince isimi "Hirudin"dir. Bu madde kanın pıhtılaşmasını
sağlayacak reaksiyonları durdurur. Kanın pıhtılaşması durdurulunca sivrisinek
akışkan kanı rahatlıkla emer.
Fakat
sivrisineğin sahip olduğu bu mükemmel silahlar bununla da sınırlı değildir.
Sivrisinek damarına hortumunu soktuğu hayvanın canının yanmasını engelleyecek
bir formül geliştirmiştir. Sivrisinek, bugün tıp alanında kullanılan
"Anestezi (uyuşturucu)" kimyasallarını kendi salgı bezleri ile
üretir. Bu kimyasalı hortumun içinden geçen bir kanal aracılığı ile hayvanın
derisinin altına zerk eder. Hortumun girdiği bölge uyuşunca, kurban, sinek
tarafından sokulduğunun farkına bile varmaz.
Kaktüsün Aklı
Kurak çöllerde yasayan bir tür bitki görenleri hayrete
düşürmektedir. Bu bitki kurak yaşam şartlarında yaşamaya elverişli bir yapıya
sahiptir. Bitkinin gövdesini saran örtü
ise çok kalındır. Bu vesileyle su kaybı en aza indirilmiştir.
Bitkinin ilgi
çekici yanı ise kendisini çöllerde yaşayan vahşi hayvanlara karşı korumak için
özel bir kamuflaj sistemine sahip olmasıdır.
![](http://2.bp.blogspot.com/-EPDcm02B40E/VVTcN5ZCmbI/AAAAAAAAAU8/_-FqWfkF-xc/s1600/kaktus.jpg)
Burada problem,
bitkinin kendini kamufle etmesinin yanında çakıl taşlarının rengini nereden
bildiğidir.
Küçücük Bir Bakteri
Yaşadığımız her yerde çok küçük canlılar yaşamaktadır.
Bu canlılar o kadar ufaktırlar ki ışık mikroskobuyla bile güçlükle görülebilirler.
Bu mikroskobik canlıların büyük bölümünü ise "Bakteri "adı verilen
tek hücreli bir canlı grubu oluşturur.
Bakterilerin
vücutları yalnızca tekbir hücreden meydana gelmiştir. Bu kadar basit
görünmesine karşın elektron mikroskopları ile yapılan araştırmalar, ışık
mikroskobuyla bile zor görülebilen bu küçücük yaratıkların vücutlarında bile
olağanüstü birer teknoloji ile tasarlanmış yapılar bulunduğunu göstermiştir.
Resimde bir
bakterinin vücudunun, kamçısının bağlı olduğu bölgesinden boyuna bir kesiti
görülüyor. Kesit oldukça karmaşıktır.
Özetlenecek
olursa sırasına uygun olarak nizami bir şekilde yerleşen özel parçalar,
bakterinin kamçısını maksimum verimle döndürecek şekilde birbirleriyle uyum
içerisinde çalışmaktadırlar.
Sistem yakıt
olarak ise hidrojen atomlarını kullanır. Yani (+) yüklü çıplak
"Proton"ları.