MİKROBİYOLOJİ
Mikrobiyoloji,
mikropları ve "mikro" boyutundaki organizmaları inceleyen bilim
dalına verilen isimdir. Mikrobiyoloji bakteriler, virüsler, algler vb.
canlıların incelenmesini içerir.
Mikroorganizma
denilince bakteriler, virüsler, protozoonlar, mantarlar ve ilkel algler
anlaşılır. Mikrobiyoloji bilim dalının faydalı olduğu branşlar, tıp, tarım ve
endüstridir.
Mikrop
terimi, bilim dünyasına ilk defa 1878'de Fransız cerrahı Charles Sédillot
tarafından getirilmiştir. Sédillot, mikropların kendilerine has apayrı bir
dünyası olduğunu savunmuştur. Mikrobiyoloji bilim dalı beş ana kısma
ayrılmıştır: Viroloji, bakteriyoloji, protozooloji, algoloji ve mikoloji.
Bunlara ilaveten moleküler ve hücresel biyoloji, biyokimya, fizyoloji, ekoloji,
botanik ve zoolojiyle de yakından ilgilidir.
Uzun müddet
insanlar, çevrelerinin mikroplarla dolu olduğundan habersizdi. Halbuki
mikroorganizmalar, onun etrafındaki her yerde, eşyalarında hatta derisinde ve
barsaklarında milyonlarca bulunuyordu. İlerleyen yüzyıllarda insan bilmeden
mikropları işlerinde kullanmaya başladı. Ekmek yapımı, peynir ve sirke imali,
boza yapımı bunların başta gelenleridir.
Mikroskobun
bulunmasından (1590) 16 asır önce yaşamış olan Marcus Terentius Varro (M.Ö.
116-27), iltihaplı alanlar için; Buralarda çok küçük hayvanlar ürüyor ki,
bunların gözle görülmesi imkansızdır. demiştir. Fatih Sultan Mehmed Hanın
hocası Akşemseddin hazretleri de; Hastalık insandan insana veya topraktan
insana gözle görülemeyen canlı tohumlar vasıtasıyla iletilir. demiştir.
Mikroplar hakkında ilk kayıt, Robert Hooke'un Mikrographa eserindedir. 1665'te
basılan bu eserde bir küf mantarının sporları ve birçok küçük deniz
kabuklusunun kabukları anlatılmıştı. Antoni Van Leeuwenhoek ise kendi yaptığı
mikroskoplarla 1674'te protozoonları ve 1676'da bakterileri görmeyi başardı.
Mikrobiyolojinin
kurulması, Pasteur ve Koch: Fransız kimyacısı Louis Pasteur, mikrobiyolojinin
kurucusu olarak kabul edilir. Pasteur alkollü içki imalatında ortaya çıkan
fermentasyonun mayalar tarafından yapıldığını söyledi (1856).
Pasteur'ün
mayalar üzerindeki bu açıklamasından sonra 1867'de İngiliz cerrahı Joseph
Lister, antiseptik solusyonları infeksiyonlara karşı koruyucu olarak kullanmaya
başladı. Otoklav denilen mikropsuzlaştırma (Sterilizasyon) aracının Pasteur'ün
çalışma arkadaşlarından Charles Chamberland tarafından bulunmasıyla
sterilizasyon işlemi laboratuvar ve ameliyathanelerde devamlı kullanılmaya
başladı.
1877'de
Prusya'da adı duyulmamış bir kasaba hekimi olan Robert Koch, belli bir
bakterinin (Bacillus anthracis) şarbon etkeni olduğunu ispat etti. Pasteur bir
adım daha ileri giderek, laboratuvar şartlarında mikropların hastalandırıcılık
özelliklerini azaltmayı başardı.
Koch'un
ikinci büyük başarısı, 1882'de kendi adıyla anılan verem basilini bulmasıdır.
1885'te ise Pasteur Fransız Bilimler Akademisine sunduğu bildiride, kuduza
karşı aşıyı bulduğunu açıkladı.
Tıbbi
Bakteriyolojinin gelişimiPasteur ve Koch'un çalışmasından sonra, bu bilgilerin
ışığında birçok hastalık, bakterilerin mevcudiyetine bağlandı. Koch'un
asistanlarından ve aynı zamanda da bir askeri cerrah olan Friedrich Loeffler
kendi adıyla anılan Difteri basilini buldu (1884). Emil von Behring ise,
difteri toksinine karşı bağışıklanmış hayvanların serumlarını vererek insanlarda
difterinin hafifletilebileceğini söyledi. 1893'te Alexander Yersin, Hong
Kong'ta veba etkenini izole etmeyi başardı. Yersin'in bu buluşuna paralel
olarak veba mikrobu Koch'un Japon asistanlarından Shibasaburo Kitasato
tarafından da bulunmuştu. Kitasato 1889'da tetanus amilinin bir anaerobik
sporlu ve toksin imal edici bir mikrop olan Clostridium tetani tarafından
husule getirildiğini açıkladı. Zamanla bakteriler ve yaptıkları hastalıkların
listesi giderek genişledi.
Topraktaki Bakteriler
Rhizobium |
Bakteriler
yalnızca hastalık yapan varlıklar olarak ele alınmamalıdır. Tabiatta birçok
yerde bakteriler çok önemli bir denge rolü oynamaktadır. 1878'de iki Fransız
bilim adamı Théophile Schloesing ve Achille Mantz, topraktaki nitrat
bileşiklerinden amonyak imalinin basit bir kimyasal reaksiyon olmayıp, olayın
bazı mikroorganizmalarca yapıldığını açıkladılar. Bu olayı yapan bakterileri
1890'da bir Rus bilim adamı Sergei Winogradsky buldu. Bu tip bakteriler enerji
ihtiyaçlarını karşılamada organik maddeleri kullanamazlar, ancak bu iş için
amonyağın oksitlenmesiyle ortaya çıkan enerjiyi kullanırlar. Vücut maddelerinin
yapımı için gereken karbonu karbondioksitten alırlar. Bu iki özellikleri
dolayısıyla bunlara kemoototrof (kimyevi yolla kendi kendine beslenen)
denmiştir. Aynı Rus bilim adamının bir diğer açıklaması bazı anaerobik
(oksijene ihtiyacı olmayan) bakterilerin toprakta serbest bulunduğu ve
atmosferdeki azotu, bitkilerin kullanabileceği hale getirdiği şeklindeydi.
1901'de
toprakta baklagiller cinsi bitkilerin köklerinde yaşayan Rhizobium türünde
bakteriler keşfedildi. Bunlar, kökünde bulundukları bitkinin faydasına olarak,
havadaki azotu tespit edici özelliğe sahiptir.
Viroloji
1884'te
Fransız bakteriyoloğu Charles Chamberland bakterilerin geçişine izin vermeyen porselen
bir filtre imal etti. Bu filtre bakteriden arınmış su elde etmede
kullanılıyordu. 1892'de Rus bilim adamı Dimitri Ivanovsky tütün mozaik
hastalığının etkeninin bu süzgeçten geçebildiğini gösterdi. Bu süzgeçlerden
geçen mikroorganizmalara filtrabl (filtreden geçebilen) virüsler adı verildi.
1900'de
Amerikalı bilim adamı Walter Reed'in bazı filtrabl virüslerin belli bir
hastalığı yaptığını (bu hastalık Sarı Humma'dır) göstermesi kendine haklı bir
şöhret sağladı. Aynı şekilde bakteriden arındırılmış filtratların (süzülmüş
sıvıların) hayvanlarda tümör ortaya çıkmasında rol oynadığı ilk olarak Vilhelm
Ellerman ve Oluf Bang (1908 Danimarka) daha sonra da Peyton Rous (1911 ABD)
tarafından açıklandı. Virüslerin bakteriler içinde de gelişebildikleri 1915'te
Frederick Twort tarafından bildirildi. Bu virüslere Bakteriyofajlar denildi.
Charles Chamberland (1851-1908) |
Tütün mozaik
virüsünün kristalizasyonla saflaştırılıp, elde edilmesi (1935), virüslerin
birer mikrop olmaktan ziyade, birer kimyevi molekül olduğu fikrini ortaya
çıkardı. 1937'de virüslerin nukleoprotein yapısında oldukları İngiliz
araştırmacılar F.C. Bawden ve N.W. Pirie'in ekibince bildirildi. Elektron
mikroskobunun bilim dünyasına sunulmasını takiben virüslerin fotoğrafları
çekilebildi ve incelemeler sonucu hücresel yapıya sahip olmadıkları anlaşıldı.
Yine
elektron mikroskobunun ve moleküler biyolojinin gelişmesi büyük virüs veya
küçük bakteri denilebilecek küçük mikroorganizmaların varlığını gösterdi.
Bunlara riketsia denildi. Riketsialar tifus, siper humması, kayalık dağları
humması ve diğer bazı hastalıkları yaparlar.
Protozooloji
Christian Gottfried Ehrenberg (1795-1876) |
On dokuzuncu
yüzyılın ilk yarısında Almanya'da C.G. Ehrenberg, protozooloji dalını bilim
dünyasına takdim etti. O protozoonların hayvanlardaki her organ sistemine (çok
çok küçültülmüş olarak) sahip olan canlılar olduğunu düşünmüştü. 19. yüzyılın
ortalarında Alman bilim adamı Karl von Siebold protozoonların tek hücreli
canlılar olduğunu ortaya koydu. Günümüzde protozonların şark çıbanı, kala-azar,
sıtma gibi hastalıkları yaptığı bilinmektedir.
Mikrobiyoloji Alt Dalları:
- Mikrobiyal fizyoloji
- Mikrobiyal genetik
- Medikal mikrobiyoloji (Tıbbi mikrobiyoloji)
- Farmasötik mikrobiyoloji
- Veteriner mikrobiyoloji
- Çevresel mikrobiyoloji (Mikrobiyal ekoloji)
- Evrimsel mikrobiyoloji
- Endüstriyel mikrobiyoloji